Salı, Mayıs 8

Muhafazakar kim, muhafazakar sanat ne?

Sanat muhafazakarlara emanet edilemeyecek kadar kutsal değil.
Hayır!
Fakat, günümüz muhafazakarlığı da Sanat yapamayacak kadar ölgündür.
Eğer muhafazakar sanattan kasıt, kutsalı yok saymayan bir sanat ise mümkündür.
Fakat sanat bizatihi kendisi özgüldür, bencildir ve üretenin inhisarındadır.
Kutsalı yok sayan jakobenlerin yaptıklarına bir karşılık olsun diye muhafazakar sanat icad edilmez.
Varsa sahiplenilir ve kıymet verilir.
İslam sanatı, maneviyatın estetiğinden beslenir.
Bu ülkenin insanı hangi sanatı beğeniyorsa onu izler, ben karışmam ve yönetmem.
Fakat benim için Bale bir sanat değildir, çünkü bana ait değildir, benden değildir.
Bale’yi sanat sayanları da kınamam, onlar için sanattır çünkü.
Fakat kimse kimsenin sanat anlayışına boyun eğmek zorunda değildir.
Herkes istediği sanatı icra eder, bunun ilerleme veya gerilemeyle bir ilgisi de yoktur.
Tiyatro, sinema ve diğer görsel sanatlarda gerici değiliz ama geriyiz kabul etmenin bize zararı olmaz.
Daha iyisi olana ve üretene kadar da olanı tu kaka ilan edemeyiz.
Fakat “sanat budur” öyleyse bu sanatın maliyetine millet katlanır dayatması da anlamsızdır.
Yapılacak şey; eğer devlet bu toplumun her birinin devleti ise, devletin sanat saydığı alanlara tamamıyla olmasa da bir miktar destek vermesidir.
Ne milletin devleti sanatçının kesesidir, ne de devlet sanatçının patronu.
Hattatlar, müzehhipler, neyzenler, ebruzenler de devlet sanatçısı pekala olabilir.
Batı’nın sanatı sanatta, bizim kuvve-i maneviyemizi temsil eden estetik neden sanat sayılmaz jakobenlerce.
Dücane Cündioğlu’na hem katılıyorum hem katılmıyorum bu anlamda.

Pazartesi, Mayıs 7

Siz hiç şehirle göz göze geldiniz mi?


Çocuklar okuldan dönüyor.
Liseli bunlar ama.
Apartmanın kovuğuna gizlenmiş cigara tüttürüyorlar.
Markete mal getiren kamyonlar trafiği yine tıkadı.
Korna sesleri insanın beynini kemiriyor.
Çok ambulans geçiyor bu caddeden
Galiba Fatih’in yaşlısı ve hastası çok.
Eskiden yangın çok olurmuş bu semtte.
Onun içün itfaiye teşkilatı da burada kurulmuş herhalde.
Bu insanlar nereye koşuşturuyor?
Sabah, öğle, akşam hiç durmadan sağa sola koşuyorlar.
Bi durun be birader!
Şehirde milyonlarca çeşit hayat var.
Belki de şehri en çok yaşayan gececiler ve seherdekiler...
Bu şehri en çok gece uyumayıp sokakları arşınlayanlar
Ve bir de seherde komşular rahatsız olmasın diye apartman kapısını hafifçe açıp kapatarak namaza çıkanlar yaşıyorlar.
Dolup taşınca sokaklar, şehir kendisi olmaktan çıkıyor.
Hele bir de arabalar çıkınca caddelere, şehre sadece bakıyor, görmeden geçiyoruz.
Şehre bakarken trafik kazasına kurban gidenler bile vardır kim bilir?
Akşamın ve seherin suküneti inince şehre kendine geliyor şehir.
Şehirde o saatlerde ayakta olanları ağırlamayı seviyor sanki.
Öyle ya, diğerleri şehri sadece yemek, içmek ve barınak olarak kullanıyorlar.
Siz hiç şehirle gözgöze geldiniz mi?
Şehir artık gözlerini kaçırıyor bizden.
Halbuki biz öyle olmalıydık.
Ondan bize kötülük gelmedi hiç oysa.
Ama yine de biz mağrur o ise utangaç
Böyledir bu şehir kurulalı beri.
Zülfünü önüne döker ve başını kaldırıp bir an olsun bakmaz yüzüne kimsenin.
Yaratan bu şehri edepli, hayalı ve utangaç yaratmış
Yeryüzündeki diğer kardeşleri gibi o da.
Mekke gibi, Medine gibi, Kudüs, Bağdat, Şam gibi...
Şehir deyip geçmeyin.
Unutmayın onunda canı var.
Onu da yaratan var.
O da düşünüyor ve fikrediyor.
Amade kılınmış ama tefekkürden beri değil bilesiniz.
Bağrına saplanan kibir kulelerine inat
Ağırladığı ebedi misafirleri için sineye çekiyor herşeyi.
Şimdi bir daha bakın şehrin gözlerine.
Bakın bakalım şehirle hiç göz göze gelmiş misiniz?