Salı, Eylül 11

İnhiraf etmeden…



Çağdaşlık ve modernizm, hepimizi öyle bir sarstı ve savurdu ki İNHİRAF’ı iliklerimize kadar yaşadık. Aradığımız şeyin bulduğumuz şey olduğu zannıyla aramaktanda vazgeçmiştik. Oysa içinde bulunduğumuz şey ya da bulduğumuz ve elimizde olan şey bizatihi hakikatin kendisi değildi. Müslümanların yüzyıllarca sürdürdüğü hakikati arama çabasını da hor ve hakir gördük. Cumhuriyet’le birlikte kesintiye uğrayan hakikatin aktarılma sürecinin sonunda başlattığımız mücadele ile zannettik ki hakikat bizatihi bizim elimizdedir ve hakikat budur.

Yapıp ettiğimiz herşeyi hakikatin aynadaki yansıması bilerek cihadımızı sürdürdük. Böylece davet, tebliğ ve emri bil maruf ve nehyi anil münker görevimizi ifa ettiğimizi varsaydık. Vakta ki Emirel Müminin Muhterem Necmettin Erbakan vefat etti işte o vakit “şimdi biz ne yapmalıyız” sorusunu kendimize sormaya başladık. Tabii bu söyledğim gerçek, biz Milli Görüş geleneğinden gelenler için geçerliydi. Diğer mümin topluluklar zaten kurulu düzenlerini sürdürdüler. Biz cihadi müminler idik ve cihadımızı bazen sistemle bütünleşik bazende muhalefet ederek sürdürdüğümüz zannındaydık. Muhterem merhum Erbakan’ın vefatından hemen önce ayrılmıştık ama yine de ondan kopamamıştık. Hep O ne diyor diye dönüp baktık ve her daim kendimizi ona göre konumlandırdık. Yani merkezde hep O vardı bir anlamda.

Şimdi itiraf ediyoruz ki sudan çıkmış balığa döndük. Bunu sadece bir partililer için söylemiyorum hayır. Milli Görüş ocağından çıkmış tüm arkadaşlar için söylüyorum. Recep Tayyip Erdoğan, Numan Kurtulmuş, Mustafa Kamalak ve hatta ondan etkilenen BBP çevresi bile şimdi ne yapmalıyız sorusunun çevresinde dönüp dolaşıyor. Elbette bir kısmı sorumluluğun gereği olan işlerle ve görevlerle meşguller ki kendileri açısından doğru olduğunu düşündükleri ve yapılmasına gerekli olduğunu varsaydıkları şeyi yapıyorlar.

Halbuki şimdi de merhum muhterem Emirel Müminin Erbakan Hoca hayatta iken de yapmamız gereken şeyi yapmaya devam etmeliyiz. O hayatta iken ondan görerek, dinleyerek ve öğrenerek yapıyor idik. Eksikte olsa merhum Erbakan bize “hakikat budur” diyordu. Onun için hakikat “Cennet kılıçların gölgesi altındadır” idi. Ömrünü bu hakikate adadı ve tamamladı.

Lakin şimdi hakikatin bir kısmını ifade eden bile yok. Hakikate dair bir mırıldanma var ama “etrafını cami, ağyarını mani” bir manzum ortaya çıkmış değil.

Şu halde yapılması gereken en güzel şey; hakikati arama çabası içinde olmak.

Peki bu çabalama, emekleme döneminde neler yapmalıyız.

Benim acizane teklifim şudur;

a- Siyasetin sadece bir yöntem olduğunun bilincinde olmak. Yani siyaset yapma yolunu tercih edenlerin kendilerinin yaptığı şeyin “hakikatin kendisi olduğu iddiasında” bulunmamak üzere siyasete vaziyet etmesi.

b- Bize teklif edilen emanetin bilincinde olmak. Yani asıl ve esas görevimizin kulluk ve dünya hayatınında bir imtihan olduğu bilinciyle hareket etmek.

c- İman ve salih amel sahibi olmak. Yani kendi nefsimizde tam ve kamil manada Hakk’a teslimiyet, sağlam bir itikad, İslam’ın Allah’ın razı olacağı tek “eddin” olduğunu bilmek ve ameli salihe tutunarak, kendimizi ıslah etme mücadelesi içinde olmak.

d- Hakikatin merkezinin Sünnetullah, Vahy ve Sünneti Rasülullah olduğunun bilmek. Yani hakikate dair aradığımız şeyi bizzat asıl ve esas kaynaklara müracaat ederek bulabileceğimizi yeniden anlamak ve bunu anlamlı kılacak okumalar yapmak, ehlinden dinlemek ve bir “ilme” ve bilgiye erişmek.

e- İslam’ın ve müslümanların tarafında olmak. Yani gerek bu topraklarda gerekse yeryüzünde yaşayan islam toplumlarının ya da mazlumların yanında yer almak. Ümmet olmak bilincinden uzaklaşmamak. Ümmetin maslahatını kendi nefsimizden ve kurumsal kaygılarımızdan aziz tutmak.

f- Kardeşlik hukukuna sonuna kadar bağlı kalmak. Siyasetin, cemaatlerin ya da etnik kimliklerin çevresinde dönüp duran “tarafgirlik” hastalığına düşmeden ve kavga etmeden, içinde yer aldığımız yapının ve dışında kalan tüm müminlere karşı kalender meşrep, affedici ve hüsnü zan üzre olmak.

g- Güzel Ahlak sahibi olmak. Yani Kuran’da “Üsve-i Hasene” diye bize “benzememiz” emredilen ve “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Hz.Peygamber (AS)’ı her bakımdan örnek almak için gayret etmek. Toplumda “emin insan”, “erdemli mümin” ve “elinden ve dilinden emin olunan” kişi diye anılan faziletli bir mümin olma gayreti için mücahede etmek.

h- İrfan sahibi olmak. Yani yüzyıllardır bu topraklarda ve yakın coğrafyalarda “müslümanlığın” en aliminden, en az ilim sahibi olanına kadar her insan tipini “deruni bir inkişaf” sahibi yapma potansiyelini içinde barındıran “Hal Ehli” nicelerini geleneğinden çıkarmış irfan ehlinden, bilgisinden ve mektebinden istifadeye devam etmek.

Genel anlamda sorunlarımızı ve sorunlar karşısındaki “hakikati yeniden keşfetme” çabamızı bu alanlarda yoğunlaştırarak ilerleyebilirsek herhangi bir zorlamaya maruz kalmadan üzerimizdeki “ölü toprağını” atma imkanına kavuşabiliriz.

Doğrusu, benim şahsen “Fetret Dönemi” olabilir diye gördüğüm bu dönemi atlatmak için başkaca bir yolu pek mümkün görmüyorum. Madem ki; Milli Görüş ocağından yetişmiş ya da o ocağın tüten dumanından teneffüs etmiş kuşaklar el’an göz önündedir ve çabalamaktadır; o halde yapmamız gerekenleri biranevvel yapmak her birimizin sorumluluğundadır.

Bütün bunları hangi yöntem ve usül ile yapacağımıza küçük küçük topluluklar halinde karar verebiliriz. Çünkü artık topyekün bir karar alabilme imkanımız mevcut değildir. Bu çabaların meyve vermesi elbette zaman alacaktır. Belki de bizim bu çabamız, olumsuz gibi gözüken bir havayı da bertaraf edecektir bil vesile.

Bu çabaların neticesinde ortaya çıkacak şeyin ne olduğunun takdiri Allah’a aittir. Biz niyet edip yola koyulmakla mükellefiz. Samimiyetimiz ve ihlasımız nisbetinde Allah bizi mükafalandıracaktır.

Buradan bir iktidar çıkmaz ama inhiraf etme tehlikesinden uzak bir “ümmet” çıkabilir. Belki de hayalini kurduğumuz ve atıfta bulunduğumuz “medeniyet tasavvuru” bu topluluğun çabası sayesinde “tekamül” edebilir, olgunlaşabilir. Fakat yine de “hakikatin kendisi budur, biziz” demeden ve arayışı sürdürme çabasını da bir kenara bırakmadan.

Not: Merhum Erbakan Hoca için kullandığım “EMİREL MÜMİNİN” bizim BİAT etttiğimiz lider olması bakımındandır. Topyekün bir “İMAMET, EMİR OLMA ve HİLAFET” makamı anlamında değildir. Biz Merhum Erbakan’ın öyle olduğuna inandığımız için BİAT etmiştik. Ve sonra öyle olma kudretinden yoksun bırakıldığını düşündüğümüz için BİAT’ımızı bozduk.