Pazartesi, Aralık 10

Kapitalizm’e teslim olmamış tüm abilere

Yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
Ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı.
İsmet Özel

Çok vakitler geçti üzerinden şimdi. Vakit üzerimizden geçmedi sadece, aynı zamanda esti geçti, Savurdu, değiştirdi, zorladı hepimizi. Modern zamanlar diyorlar buna çağdaşlarımız. Modern zamanlar kapitalizm ile bütünleşik ilerledi. Hani derler ya “ensemizde boza pişirdi” diye, öyle bişey bu modern zaman tasavvuru.
Modern zamanlarda varolmanın ve hayatta kalmanın bedeli ağırdır. Öyle “geçinip gidiyoruz” diyecek kadar bile nefes aldırmıyor insana hayat. Ne kadar direnirseniz o kadar özgür ama bir o kadarda dışlanılmış sayılıyorsunuz modern zamanlarda. Ya içindesinizdir ya da dışında bu sistemin.
Bütün bu itiş kakış içinde dimdik ayakta kalan insan bulmak zordur. Sade, yalın, duru bir hayat yaşayan şunun şurasında kaç adam kaldı diye merak eder durursunuz. Ya da hayatın merkezinde “ben varım” zannedenlerin ve kendilerine acayip roller biçenlerin yaşadığı binlerce hayalkırıklığına şahitlik edersiniz.
Hani Şair diyor ya: “Duygular paketlenmiş, tecime elverişli, gövde de gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir”.
Böyle zamanlarda bir “abi” yüreği aradığınızda etrafta bulunan birkaç kişi bulursanız sakın onları kaybetmeyin. Hesapsız, karşılıksız, yüreğini yüreğine yaslayacağın kaç adam kaldı şunun şurasında.
Küçüğünüzün hesapçı, büyüğünüzün muhteris olduğu bir çağa tanıklık ediyorsanız işiniz zor demektir çünkü. Bazen gözleriniz faltaşı gibi açılıp kalırsınız şaşkınlıktan yaşanan manzara karşısında. Olan biteni ağzınız açık izler durursunuz en iyisinden.
Endişelerini, kaygılarını ve beklentilerini, dostluğun aynasına düşecek bir buğu gören kaç “abi” kaldı şunun şurasında. Küçüğünü sevgisinden, büyüğünü saygısından, mehabetinden, hürmetinden dolayı tutan kaç adam bilirsiniz sayın, dökün kaleme, kağıda.
Şöyle insanı tutup sarsacak ve “Yavşama Ulan” diyecek kadar emin olduğunuz bir adam görürseniz onun elini bırakmayın sakın. Ya da “bu yaptığın ahlaksızlıktır, haramdır, bühtandır, kul hakkına girme” diyecek bir “abi/dost” varsa yakınınızda kendinizi bahtiyar bilmelisiniz.
Uşaklığın, yavşaklığın, ikiyüzlülüğün, menfaatperestliğin egemenliğine direnç göstermiş ve herşeye rağmen esas görevimizin “Kula kulluk değil, Hakk’a kulluk” olduğu bilincini kaybetmemiş “abi”ler azalmıştır, neredeyse nesli tükenmiştir artık.
Ömrünün büyük kısmını “dava” diyerek yaşamış fakat kaderin kendisine emanet ettiği her imkanı kendisinin kazancı zanneden ve “dava”sını unutmuş adamlardan uzak durmak gerek. Ben birşey olamadım diye dövünüp duranı görürsek ona da gülüp geçmek düşer bize.
Abiler 3’e ayrılır aslında. Birincisi önce seni düşünür, ikincisi seni kendisiyle beraber düşünür, üçüncüsü yalnızca kendisini düşünür ama sadece seni düşünür gibi yapar. Bunlardan hangisi makbüldür diye soracak olursan; elbette ilki müslümancadır ve makbüldür. Fakat ilkinin senin çevrende olabilmesi için seninde onu düşünebilme maharetine sahip olman gerek. Makbul olandan çevrende yoksa bil ki sorun sadece “abiler”de değil, Sen’dedir.
Şu halde durup düşünmelisin.
Önce kendine ayna tutmalısın. Aynada gördüğün sen, görmek istediğin sen değilsen sakın şikayet etme. Aynayı sürekli başkalarına tutarak kendi hatalarını örtme çabasındasındır demek ki.
Şimdi aynayı önce kendine, sonra çevrene, dostlarına, abi dediklerine tut.
Ama unutma; herşeye rağmen “Sen” ayakta kalabilmişsen, herşeye rağmen ayakta kalabilmiş bir “Abi” mutlaka vardır yakınında.
Baktım ve kimseyi bulamadım diyorsan, durduğun yer yanlış demektir. Hemen bulunduğun yeri terketmelisin. Aynaya kendi yalanını söyletmeye kalkma sakın. Her türlü pisliğe bulaşıp etrafımda neden hiç gerçek dost ve abi yok diye sızlanıp, sahtekarlık yapma.
Hülasa; Modern çağın getirdiği ve bize dayattığı her türlü saldırıya karşı önce kendimiz olarak bilinci diri tutmalıyız. Ve bu bilinci bize taşıyan bilinci, yüreği ve ameli ile kendi yanıp tükense de birer meşale gibi yolumuzu aydınlatan, teslim olmamış, yenilmemiş “abilere” sımsıkı sarılalım.
Şunun şurasında böyle kaç “abi / adam /dost” kaldı ki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder