Salı, Mart 4

Gönlüme üşüşen şeyler


Aslında hepimiz birer “HİÇ”iz.
Yani sonunda olacağımız şeyi en baştan kabullenmediğimiz için günah işliyoruz sanki. Sonu bildiğimiz halde zorluyoruz kendimizi. HAY’dan HU’ya doğru yol alırken serüvenimizdir hayatımız bir anlamda.
Derin bir tefekkür ve vecd ile bakarken hayata bunu anlayabiliriz belki.
Anlam dünyamızı paramparça eden dünyaya duyarsız kalmakla belki biraz daha ilerleyebiliriz vecd haline doğru.
Her salise, her saniye, her dakika ne olup bittiğinden haberdar olmak ne kötü bir hal.
Bu, ruhumuzu ezen ve bizi yok eden bir travma, bir bela. Beni ben olmaktan uzaklaştıran bu saldırıya karşı ne yapmalıyım diye bazen uzun uzun düşünüyorum.
Mesela bu adam olmasaydım ve başka bir adam olsaydım. Mesela sabah dükkanını açan ve tuhaf şeyler satan bir tuhafiyeci ya da küçük bir terzihanem olsaydı ya da bir marangoz ya da bir ayakkabı tamiricisi olsaydım belki de daha huzurlu olabilirdim. Olduğum şey yani bugünkü ben de şüphesiz Allah’ın bana takdir ettiği şey, buna isyan etmiyorum, şükürsüzlükte etmem, edemem, kulluğuma yakışmaz ama şimdi yaşadığım ben, bütün kendimi sağaltma çabalarıma rağmen hala zorluklar yaşıyor.
Ben’in Allah ile Kul – Rab ilişkisi benim için çok ağır bir sorumluluk hissi. Kendimi dinliyorum bazen, iç sesimi yani belki de asıl BEN o yani.
Çağ ve yaşadığım dünyanın dayatmalarına boyun eğmiş insanlarız çoğumuz. İnsan olmak sadeliğinden uzak bir hayatı gerçek bir hayatmış gibi yaşıyoruz. Sadeliğimiz belki de sadece namazımızda ve O’na yöneldiğimiz anlarda sağlayabildiğimiz bağda mevcut. Her an O’nun huzurunda olma yani İHSAN hali henüz gönlümüze yerleşmemiş. O halin gerçekleşmesi için gereken şartlar bizim için neredeyse MUHAL bir HAL.
Yaşadığımız her yer ve ortam özünden koparılmış, derme çatma bir tasavvur ve tahayyüle işaret ediyor.
İnsan özünden uzak, eşya özünden uzak, toprak özünden uzak.
Cevherden uzak bir yerde hazineyi arıyoruz.
Öz yani cevher nasıl gerçekleşecek?
Tefekkür, tasavvur ve tekamül; insanda, eşyada, çevrede, şehirde ve dünya da nasıl tecessüm edebilir acaba?
Öz’den insana, çevreye, eşyaya, şehre, ülkeye ve dünyaya neyi taşıyoruz bir düşünsenize.
Bu taşıdığımız şey ÖZ ya da CEVHER midir yoksa bizim nefsimizden ürettiğimiz TEKEBBÜR müdür?
Bunu düşünmeliyim, düşünmeliyiz.
Bu debdebe ve şaşaa heyulasının bize öğrettiği ve öğütlediği şeyin ruhumuza ve ruhlara iyi gelmediği yaşadığımız KAOS’tan belli gibi.
Bize kalsa CEVHER’i de bozmaya yelteniriz, onun formunu da bozarız. Şükürler olsun ki; ÖZ/CEVHER kıyamete kadar korunacak hatta ebediyete kadar.
CEVHER gerçekleştikçe ve hayata hakim oldukça daha mutlu olabilirim ya da olabiliriz sanki ne dersiniz.
Çok okumak ile çok düşünmek arasındaki bağ önemli bir bağ.
Okumanın manası kişi kendin bilmektir diyenler neden öyle demiş düşündüm.
Cehalet okumamak mıdır, bilmemek mi?
Okumak bizi bilgilendiriyor peki bilmemizi sağlıyor mu?
Bilmek ne demek?
“Men arefe nefsehu, fekad arefe Rabbehu” sırrı ne demek düşündüm.
Aklımda ve gönlümde kopan bu fırtınaların ve üşüşmelerinde bir anlamı var elbette. Bunu anlatmaya takatim yetmiyor. Kelimelerim bunu izaha yetersiz kalıyor.
Bunun HAL meselesini olduğunu bildiğimden beri konuşmaktan acizim.
Belki birkaç cümle ile geçiyorum yakınından.
BEN, benden razı değilim, Allah bu BENDEN razı mıdır bilmiyorum, umudum O’nun rahmetidir.
Bu BENİ, BEN demekten aciz bırakana kadar fırtınalı yollarda yürümeye devam edeceğimin de farkındayım.

1 yorum:

  1. Ali Bey Kardeşim, ahir zamanı ve bu zamanda kendisine yakın olmaya çalışmanın zorluklarını Yüce Mewla biliyor... Ayrıca hangi çağda olursak olalım hakikat ehli hep zulüm görmüş, hor ve hakir görülmüş ve sıklıkla halk onları anlayamadığı veya anlamak istemedikleri için katletmişler, idam etmişler. Niyazi Mısri, Hallac-ı Mansur, Muhyiddin Arabi Hazretleri bu velilerden sadece birkaçı...Ne diyim, Mewla, hakikatin ipine sımsıkı tutunup yolun sonunda mübarek bir yere varanlardan eylesin cümle ehl-i imanı...

    YanıtlaSil