Salı, Mart 4

Tefekkür kırıntıları

İlk gençlik yıllarımızda islamı hakim kılmak ve yaşamak adına devleti ele geçirmemiz gerekir diye düşünerek yetiştik. O sebeple yüzlerce arkadaşımız ve hatta binlercesi devleti ele geçirmek için siyaseti bir araç olarak seçtik. Yani son kertede Siyasal İslam diye adlandırılan kapsamın içindeydik. İslamcılığımız Siyasal İslam düzleminde yol adı. Bizim için doktrin şöyleydi; hem tebliğ yapacağız hem de tebliğin önündeki dolayısıyla islamın önündeki engelleri kaldırmak için devleti ele geçireceğiz ve sonuçta ülkeyi ve dünyayı islamla yeniden buluşturacağız.
Bilmiyorduk ya da farkında değildik, bu ülke de yaşayan insanlar müminler topluluğudur. Karşımızdakileri küfr içinde bir toplum ve devlet olarak tahayyül ettik ve öylece canla başla çalıştık, mücadele ettik.
Ta ki "Reşid bir mümin" olana kadar bu hal üzere devam ettik.
Ne demek "Reşid Mümin"?
Neyi niçin yaptığını bilen kişiye Reşid denir.
İşte neyi niçin yaptığımızı anladığımızda şöyle dönüp samimiyetle ilerlediğimiz gençlik yıllarına bir baktık. İslami bir yapının içinde olduğumuz ve bizi koruduğu için Allah'a şükrettik ama artık neyi niçin yapmamız gerektiğini de sorgulama vaktinin geldiğini anladık.
Asıl meselenin devleti ele geçirmek olmadığının, islamın, ihsanın, ihlasın ve ebedi hayata hazırlığın yolunun bizatihi hayatın içinde olarak, insanla, eşyayla ve varolan tüm varlıklar alemiyle doğru ve dengeli bir ilişki kurmakla olacağını anladık.
Varlık alemiyle doğru bir ilişki kurmanın yolunun, insanın nefsiyle ve ruhuyla kemale doğru ermesinden geçtiğinin önemini kavradık.
Devleti ve siyaseti yerli yerine oturttuk zihnimizde.
Allah'ın Kitab-ı Kerimi’nde bize vazettiği kurallar ve Efendimiz (AS) ın örnekliğindeki ilkeler bütünün devlet yönetirken örnek alınmasının gerekli ve şart olduğunu, emir ve yasaklar ölçüsünce şeklinin islam toplumu tarafından belirlenebileceğini anlamış olduk.
Şimdi yaşadığımız mücadele biçimlerinin hiçbirisinin tam olarak hakikatin bizatihi kendisinin olmadığını bilmeliyiz.
Siyasal İslam, Islahçı İslam, İslamcılık vs türlerinin aslında bir toplumsal mühendislik çalışması olduğunun farkında olmalıyız. İslam'ın esası hayat olmasıdır ve hayatın içinde olmasıdır. Geri kalan formların tamamı ideolojik saplantılar bütünüdür.
İslamı bir hayat biçimi olarak görmeyen belli bir veçhesini esas alan tüm formlar eksiktir. İslam ne fikirdir ne ideoloji, islam hayattır.
İnsanin doğumundan ölümüne hatta ruhların yaratıldığı aşkın zamandan, kıyamet ve ebedi alem düşüncesiyle birlikte zamanı, mekanı ve hayatı da aşan bir İMAN meselesidir.
İslamcılık bir aidiyeti ve iddiayı vurgulayan bir kavram olarak tarihsel bir bütünlüğe işaret ediyor belki ama bir o kadarda sorunlu bir kavramaya işaret ediyor. İslam’ın ya da “ED DİN” olarak Allah’ın, Kitabı Kerim’de ve Sünnet-i Seniyye ile bize “üzerinizdeki nimetimi tamamladım” buyurduğunu parçalayan indirgeyen yanları olduğunu da farkında olmalıyız.
Şimdi tüm bu anlayış ve kavrayıştan sonra kanaatim şudur; Ey müminler, ey dostlar, ey kardeşler; Allah’ın ve Rasulü’nün buyruğunun önüne kendi sözümüzü geçirmeyelim. Allah ve Rasulü bir iş hakkında açık hüküm beyan buyurmuş ise Allah’a ve ahret gününe iman eden müminler için başka bir tercihe yönelme hakkı yoktur. Allah ve Rasulü’nü müminleri kardeş kılmıştır, birbirinin hatalarını örtme ve hatalarını telafi etmek için fırsat tanıma emri vermiştir. Bu ilkedir ve kuraldır. Bir mümin topluluk bir başka mümin topluluğa topyekün savaş açmaz, açamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder