Cumartesi, Ocak 24

saatleri tamir etme vakti geldi, geçmemeli

Epeydir yazmıyorum farkındayım.
Yazmak için yeterince kafa ve gönül konforum yok belki de.
Yaşamanın zorluk ve güzellikleri ile daha bir başbaşayım artık.
“yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir” dediği gibi şairin hayat belki de benden öcalıyor olabilir.
“acı çekmek ruhun fiyakasıdır” rahatlığındayım belki de.
Dedim ya çok şey görüp, yaşayıp konuşmamak gibi bir zorluğun huzurunu yaşıyorum.
“Aman be sen de ne gördün ki” diye düşünenlere de hak vermiyor değilim elbette.
Keyfim gıcır, atlas libaslar içindeyim, doğrudur.
En çokta kendimi özlüyorum belki de.
Kendin gibi olabilmek güzel şeymiş, yaşadım ve bildim bir kez daha.
Neyse söylemek ve yazmak istediğim bunlar değil aslında.
Esas konuya gireyim.
Bir zamandır okuduklarım, yaşadıklarım ve gördüklerimden sonra bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Şöyle ki;
Bu vatan toprağı mühim bir güce sahip. Bizim çok önemsemek istemediğimiz ya da önemsediğimiz ve farkında olduğumuzda üzerimize yüklediği ağır sorumluluğu kaldıramadığımız için kaçtığımız bir şey bu.
Bizim çabalayarak elde ettiğimizin çok ötesinde bir şey.
Bizden öncekilerin mirası ve bizden sonrakilerin devralacağı bir şey.
Bizden öncekilerin dokunduğu her coğrafyaya gittiğinizde buna şahitlik ediyorsunuz. Avrupa içlerindeki Makedonya’dan, Orta Asya’daki Kırgızistan’a ve Afrika’nın kuzeyindeki Fas’a kadar buna bizzat şahitlik ettim.
Bunun emperyal bir yanı da yok üstelik.
Bir duygudaşlık ve ortak gelecek inşa etme kaygısı var bunun içinde.
Bir “ağabey, kardeş, yol arkadaşı” olarak görüyorlar bizi. Elbette düşman olarak görenlerde yok değil kendine yabancılaşmış olan eski dostlarımız arasında.
Hatalarımıza rağmen bizi hala seviyorlar. Ayağa kalktığımızda yanımızda olacaklarına dair umutlarını hiç kaybetmemişler. Kendi ülkelerindeki yönetimlerin ne olduğuna bakmaksızın o coğrafyalardaki halkların yüzü bize dönük hala.
Türkiye’de ne oluyor, Türkiye ne yapıyor diye bakıyorlar. En sindirilmiş akrabalarımız, kardeşlerimiz bile, yüzünü dönemiyor belki ama “hala umudumuz sizde” diyor sözünün bir yerinde.
Gerçekten ağır bir yük ve sorumluluk var omuzlarımızda.
Bu yüzden sadece kendimizi düşünemeyiz.
Bunun siyasi iktidarda bizim olmamız ya da olmamamızla da doğrudan bir ilişkisi yok. Türkiye’de doğru ve yakın bildikleri ile iletişimde olmak ve müşavere etmek, dayanışmak istiyorlar sadece.
Siyasi iktidar işleri kolaylaştırıcı bir işleve sahip elbette ama mesele devlet protokollerinin ötesinde onları anlamak ve dayanışmakla gerçekten karşılığını buluyor ve daha anlamlı hale geliyor.
Bizim burada kendimize sorun ettiğimiz şeylerin onların nazarında bir karşılığı yok. Enerjimizi tükettiğimiz konuların çoğundan haberleri bile yok. Daha geniş bir pencereden bakıyorlar Türkiye’ye.
Türkiye onlar için gece ışığına bakarak yol aldıkları bir yıldız gibi.
Işığımızın güçlü olduklarına inanıyorlar ve daha da güçlenmesi için dua ediyorlar. Aslında güneş gibi olmamızı bekliyorlar. Karanlık çağı aydınlatan bir güneş ülke olmamızı.
Biz ise kendimizi bulutlu ve sisli bir havaya mahkum etmek için çabalıyoruz her nedense.
Küçük süfli hesaplar ve dünyanın az bir metaına ram olmak için boşa çabalayanların oluşturduğu sorunlarla boğuşup duruyoruz.
Güzel ve iyi ameller serdetmek için önceliğin iyi imkanlara kavuşmak olduğu yalanıyla kendimizi avutuyoruz. Ortalama olan hiçbir şeye razı olmuyor nefislerimiz.
Argo tabirle tatava yapıp duruyoruz.
Peki ne zaman sonlandıracağız bu tatavayı, yetmedi mi bu kadar imkan ve zaman!
Varolan imkanları nasıl değerlendirdiğimize dair bir muhasebeyi ne zaman yapacağız?
Allah mühlet verir, ihmal etmez bilmek lazım.
Elimizde bulunan dünyevi ve uhrevi nimetlere karşı isyan ve tuğyan hali genel bir ahlaka dönüşürse bu hepimiz için ve yüzünü bize dönmüş akrabalarımız ve kardeşlerimiz içinde büyük hayalkırıklığı olur.
Bozuk işleyen saatleri tamir etme vakti gelmiştir, geçmemeli.
Hepimizin bulunduğu her hal üzere kendini ikmal etmeye, tamir etmeye ve sadece bir birey olarak değil bir “topluluk, cemaat, ümmet” bilinciyle hareket etme özenini göstermeye ihtiyacı var.
Rabbimizin Kitab-ı Kerim’de buyurduğu gibi şöyle müminler olma gayretinden vazgeçmemeliyiz;
“Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler”
“Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.”
“De ki: "Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.”
“Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.”
“Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: "İşte bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi." dediler. Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı.”
“Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, müminlere çok merhametlidir.”
“Müminlere müjdele! Onlara Allah'tan bir mükafat vardır...”